İşte Dostoyevski kısa bir öyküsünde rüyanın gerçekleşmeyecek bile olsa, dinlenmeye, hatta ömrünü bir rüyaya adamaya değer olduğu dile getirir:
“Gördüğüm rüyadan sonra sözcükleri yitirdim. En azından, en önemli, en gerekli olanlarını… Neyse, olsun varsın: Yolumda yürümeyi sürdüreceğim, durmadan dinlenmeden gerçeği insanlara anlatmaya çalışacağım. Sözcüklerle anlatamasam da, gözlerimle gördüm onu çünkü. Benimle alay edenler bunu anlayamıyorlar işte: ‘Bir rüyaydı gördüğün, bir karabasan …’ Eh! Mantık neresinde bunun? Oysa övünerek söylüyorlar bunu. Rüya mı? Rüya denen şey nedir? Aslında hayatımız da bir rüya değil midir? Dahasını söyleyeyim: Varsın, varsın hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey olsun bu, cennet olmayacak olsun (Anlayabiliyorum bunu!) ama ben anlatmayı gene de sürdüreceğim.”[21]