Sana Mektuplar: Tatminsiz Birey Üzerine Birkaç Not

10/01/2019 Erol Anar 0

Bu monotonluk ve sıkıcılık hayatı da anlamsızlaştırıyor. Yolculuk yapmak bile sıkıcı bir rutine dönüşebiliyor. Çünkü artık çaba yok erişilmesi gereken şeye. Her şey zaten elinin altında. Derin bir tatminsizlik, giderek de derinleşiyor. Mutluluk rolü yapmaktan, gerçek küçük mutlulukları elimizden kaçırıyoruz sürekli. Yani mutlu insan rolü yapmaktan sosyal medyada ve gerçek hayatımızda mutluluğun ne olduğunu unuttuk neredeyse sevgilim.

Sana Mektuplar: İnsanı Öldüren İşte Bu Ukalalığıdır

30/11/2018 Erol Anar 0

İki tür yazar var bence: Geçmişte okuyup da değerli bulduğumuz ve yıllar geçtikçe şarap gibi daha da değerli hale gelenler ile önceden değerli bulduğumuz ama şimdi bize hiçbir şey ifade etmeyen yazarlar.

Bazı yazarların yapıtlarını yeniden okuduğumuzda sığ buluruz ve ‘ben bunu nasıl sevmişim’ diye sorarız kendimize. Bazı kitaplarda ise daha önce keşfetmediğimiz hazineler keşfederiz, görmediklerimizi görürüz. Bu tür kitapları her okuduğumuzda yeni şeyler görürüz. Örneğin benim için bir örnek vvermek gerekirse daflarca okuduğum kitaplar vardır hayatımın çeşitli dönemlerinde ve bu kitaplarda her saferinde yeni şeyler keşfetmişimdir kendi açımdan.

Sana Mektuplar: Bir Elbise gibi Her Gün Kuşanılan Acılar

12/10/2018 Erol Anar 0

Bu dünyada pek çok insan, sanki Dostoyevski romanı kahramanıymış gibi her gün acı çekerek ve kendini başkaları için feda ederek yaşıyor. Yani kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatlarını yaşıyor bu insanlar. Sadece yoksulluk anlamında söylemiyorum bunu, ekonomik durumu iyi olup da hastalıktan ömür boyu acı çeken ya da yaşamını hasta çocuğuna adayan bir anneyi de düşünüyorum. Öteki dünyaya, dine inanırsanız bunu, “Onlar öteki dünyada cennete gidecekler.” deyip kolaylıkla geçebilirsiniz. Elbette isteyen istediğine inanmakta özgürdür; ama inanmamakta da.

Sana Mektuplar: Sadece Sonsuzluktur Geriye Kalan

24/09/2018 Erol Anar 0

Ve hayatımın anlamını geç de olsa kavramıştım. Bir yere yıllarca uçan, ama oraya vardığında geç kalmış olmanın pişmanlığı yaşayan bir kuş gibi hissediyordum kendimi. Ama ne olursa olsun varmıştım yine de oraya. Öyle hissediyordum. Ama sonra yine anlamıştım. Varmak diye bir şey yoktu aslında. Bir şeylere vardığımızı, ulaştığımızı sanmamız tamamen bir yanılsamaydı. Varmak bir noktaydı, ama aslında sonsuzluk vardı sadece.  Çünkü sadece sonsuzluktur geriye kalan. Geç kalmak, erken ulaşmak gibi bir şey de yoktu. Hiçbir yere, hiçbir zaman varamayacağını, ulaşamayacağını anladığımızda belki de yaşamımızın anlamını çözmeye yakınlaşıyorduk.

Bir Yazının Sosyolojisi: Beni Bir Kişi Anladı, O da Yanlış Anladı

17/09/2018 Erol Anar 0

“Dostoyevski Nedir?” başlıklı yazımda Dostoyevski’den hiçbir alıntı yok. Bu yazımı, “Dostoyevski Nedir?” başlıklı bir televizyon kanalının yaptığı araştırma sonuçlarını yorumlayarak yazdım. Yazımın sonunda da bu videoya yer verdim.

Yazıyı ben yazdım, altında da imzam var. Ama insanların büyük bölümü yazının başlığında Dostoyevski ismi geçiyor diye ve fotoğrafı olduğu için yazıyı Dostoyevski yazdı sanıyorlar. Oysa yazıyı okuyup anlamaya çalışsalar, yazıda Dostoyevski’den hiçbir alıntı yok. Dostoyevski bu yazıyı yazamazdı, çünkü yazıda içinde yaşadığımız çağ ile ilgili olgular var. Ayrıca Dostoyevski neden, “Dostoyevski Nedir?” diye bir yazı yazsın?

Sana Mektuplar: Her Zaman İzleyecek Bir Hayalimiz Vardır

04/09/2018 Erol Anar 0

Her zaman izleyecek bir yolumuz yoktur belki hayatımızın içinde, ama inan bana sevgilim her zaman izleyecek bir hayalimiz vardır. Eğer hayallerimiz yoksa izleyecek, zaten yaşayan bir ölüden başka bir şey değiliz biz. Hayatımız da bir çöplükten ibaret demektir. Hayallerin ve sevginin bulunmadığı bu çöplükte insanı bitiren şeyler bulunur, kemik ve kuru kafalar gibi: İktidar, para, kariyer ve ün isteği.
İzleyecek hayalleri, düşleri olan insanlar ise bir anlam arayışına girerler. Seninle de konuşmuştuk bu konuyu ya hatırlarsan. “Ne kadar da yoksuldur hayalleri olmayan, ama parası, mevkisi ve ünü olan insan.” demiştin.

Sana Mektuplar: Kayıp Bir Eldiven Gibiydin

10/08/2018 Erol Anar 0

Nefes alacak, günlük hayattan bir anlığına olsa da kaçıp kurtulacak, içimizdeki denizin dalgalarının ve martıların çığlık çığlığa seslerini duyabileceğimiz bir adaya ihtiyacımız var. Eğer gerçekte böyle bir adamız yoksa, hayalimizde böyle bir ada yaratmalıyız. Gün gelir hayal gerçeğe karışır. Artık o zaman neyin hayal neyin gerçek olduğunun bir önemi kalmaz. Hayaline o kadar gömülürsün ki, gerçek umurunda bile değildir artık. İşte böyle bir gerçekliktir bir ada yaratmak.

Michel de Montaigne ve Francis Bacon

10/08/2018 Erol Anar 0

Yaşamlarına baktığımızda bir fark da şudur: Montaigne her şeyden elini ayağını çekerek şatosuna çekilmiş ve okuyup yazmaya adamıştır kendisini. İzole bir hayat sürmüştür. Bacon ise, siyasete girmiş ve parlamento üyesi seçilmiştir. Hatta Krallık Başyargıcı olur. Montaigne’in ise, bunu yapabilecek koşullara sahip olmasına karşın, (Fransa Kralı aile dosturdur ve onun şatosuna yemeğe gelirdi) hiçbir makam ve mevkide gözü olmamıştır. Hırsı da yoktur, tek gayesi kendinden yola çıkarak insanları ve hayatı anlamaktı.

Bol Şairli Bir Günün Öyküsü…

10/08/2018 Erol Anar 0

Bir gün arkadaşım Erdem Balcı ile İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’na gitmiştik. Sabah erkenden fuar alanının girişinde dolaşırken şair Yılmaz Odabaşı’na rastladık. Erdem kendisini tanıyordu, ben ise şahsen tanımıyordum. Erdem bizi tanıştırdı. Bir süre dolaştık, çay içtik ve sohbet ettik.