“Aklı Uçkurunda Bir Filozof: Charles Bukowski”

22/05/2018 Erol Anar 0

Bukowski, kendi yazın tarzında, yeraltı edebiyatı içerisinde önemli bir yazardır. Kendi türünde bir çığır açmış ve en çok kopyalanan yazarlardan birisi olmuştur. Her insan elbette kendisini anlattığından farklıdır, başkasının gözünde. İnsanlar kendi eksik, yanlış ve hatalarını anlatmaktan kaçınırlar. Bazen göremezler bunları da üstelik. Ama başka bir insan, sizdeki tüm şeyleri dikkatli bir bakış ve sorgulama ile ortaya çıkarabilir. Pam’ın bu gözlemlerinin tümü doğru olmayabilir, sonuçta subjektiftir. Ama yine de doğrusuyla yanlışıyla Bukowski’yi başka bir insanın gözünden okumak istiyorsanız, kitabı tavsiye ederim.

Dostoyevski Nedir?

18/05/2018 Erol Anar 12

Dostoyevski, gerçeǧin duvarının henūz görmediǧimiz öte yanıdır. O, kendimize inen merdivenlerin başındaki kapıya ördūǧūmūz duvarın  arkasında kalan kendimizdir. O, içinde yaşadıǧımız yūzyıla sıǧmayan, iç dūnyamızdaki çamurun içinde parıldayan bir parça ışıktır.

Kıyılar

16/05/2018 Erol Anar 0

Her kıyı, bir ütopyaya demir alacak bir geminin sığındığı ve tekrar harekete geçmeyi sabırsızlıkla beklediği bir limandır.
Her kıyı, bir sorunun fırlatıldığı yerdir. Kıyılar, soruların uzaklara gönderildiği yerlerdir. Sorular o kıyıdan öbür kıyıya gezerler; ta ki yanıtlarını bulup yeni bir soruya dönüșene dek.

Dostoyevski Üzerine Notlar (4): Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy

12/05/2018 Erol Anar 0

Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy, Rus edebiyatının Gogol ve Puşkin ile birlikte en büyük isimleridir. Dostoyevski, Tolstoy ile yüz yüze tanışmamıştır, ancak Turgenyev ile kişisel olarak tanışmaktadır. Tolstoy ile Turgenyev tanışmaktadırlar, hatta aralarında bir düello mevzusu da geçmiştir, ancak bu farklı bir konudur.
Dostoyevski, Rus edebiyatında genelde Tolstoy ile kıyaslanır. Tolstoy ona değer veriyordu, ıssız bir tren istasyonunda öldüğünde yanıbaşında Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanı vardı. İkisi de yalnızca Rus edebiyatının deǧil, dünya edebiyatının iki dev çınarıdır. Bir kıyaslamadan çok kişisel bir tercih yapılabilir bir okur olarak. Ben Tolstoy’u da severim. Hatta Tolstoy daha entelektüeldir, düşünceleriyle anarşisttir, her ne kadar kendisini öyle nitelemekten kaçınsa da. Tolstoy’un kişisel entelektüel, düşünceleri bana Dostoyevski’nin çelişkili milliyetçilikle beslenmiş ikircikli düşüncelerinden daha yakın gelir. Ancak bir okur olarak, bir kıyaslama deǧil de, romancı anlamında Dostoyevski’yi tercih ederim.

Dostoyevski Üzerine Notlar (3): Bir Sanatçı Olarak Dostoyevski

12/05/2018 Erol Anar 0

İşte Dostoyevski kısa bir öyküsünde rüyanın gerçekleşmeyecek bile olsa, dinlenmeye, hatta ömrünü bir rüyaya adamaya değer olduğu dile getirir:
“Gördüğüm rüyadan sonra sözcükleri yitirdim. En azından, en önemli, en gerekli olanlarını… Neyse, olsun varsın: Yolumda yürümeyi sürdüreceğim, durmadan dinlenmeden gerçeği insanlara anlatmaya çalışacağım. Sözcüklerle anlatamasam da, gözlerimle gördüm onu çünkü. Benimle alay edenler bunu anlayamıyorlar işte: ‘Bir rüyaydı gördüğün, bir karabasan …’ Eh! Mantık neresinde bunun? Oysa övünerek söylüyorlar bunu. Rüya mı? Rüya denen şey nedir? Aslında hayatımız da bir rüya değil midir? Dahasını söyleyeyim: Varsın, varsın hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey olsun bu, cennet olmayacak olsun (Anlayabiliyorum bunu!) ama ben anlatmayı gene de sürdüreceğim.”[21]

Dostoyevski Üzerine Notlar (2): Sibirya Hapishane Günleri

12/05/2018 Erol Anar 0

Dostoyevski’nin hayatındaki en önemli iki devreden birisiydi bu: Sibirya’dan önce ve Sibirya’dan sonra. Sibirya’da gözlemlerde bulundu ve katil, cani olarak nitelenen insanların ruhlarındaki asil parıltıları da yakaladı. Ve orada anladı ki, insan o zamana kadar edebiyatta anlatıldığı ne saf iyi ne de saf kötü olabilirdi. İnsan işte bu iki karışımın birleşmesinden oluşuyordu. Kötünün mü, yoksa iyinin mi baskın geleceği ise koşulları ile ilgiliydi, karakterden çok. Kötü olarak tanınan birisi iyi bir davranışta bulunabilir, iyi olarak tanınan birisi ise sokağın köşesini döndüğünde beklenmedik bir cinayet işleyebilirdi. İşte Sibirya’daki “yoksul ve basit, katil, cani insanlardan” öğrendiği dersler bunlardı. Ve kendini onların öğrencisi olarak niteler özellikle “Ölü Bir Evden Hatıralar” kitabında. Bu kitapta Sibirya’da yaşadıklarını anlattı. Kişisel olarak olgunlaşırken yazar olarak da giderek olgunlaşıyor kendi öznel ve özgün çizgisini yakalamaya başlıyordu.